1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Yolsuzluk diz boyu

18 Aralık 2012

Dünyaca tanınmış şirketlerin ticari ahlâka uymayan davranışları manşetlerden düşmez oldu. İktisat etiği öğreten bilim insanları, kazanmak için para yedirenin sonunda zarar ettiğini belirtiyorlar.

https://p.dw.com/p/174Pt
Fotoğraf: Fotolia/granata68

Vergi kaçakçılığı, kara para aklama, yolsuzluk… Deutsche Bank ve yönetim kurulu eş başkanı Jürgen Fitschen’e yöneltilen suçlamaların listesi oldukça uzun. Henüz iddialar kanıtlanmış değil. Ama zarar büyük. Deutsche Bank, libor manipülasyonunda oynadığı rolden Alman film distribütörü Kirch ile mahkemelik olmasına kadar daha birçok skandal Avrupa’nın en büyük bankacılık kuruluşlunun itibarını sarstı.

İtibar kaybının rakamla ölçülmesi mümkün değil. Bu kaybın bilançoya yansıtılması da. Konstanz Üniversitesi öğretim üyesi Jossef Wieland olumsuz imajın kaybettirebileceklerini şöyle sıralıyor:

“Kalıcı bir şekilde ününe gölge düşürenin piyasada tutunması mümkün değildir. İşin kuralı bu. Bu olumsuzluğun hemen hisse senetlerine yansıması gerekmez. Ama ortaya, kaliteli eleman bulabilir miyim, müşterim ne der?, gibi sorular çıkıyor. İşin çeşitli cihetleri var. Özel şirketlerin itibarına bu kadar özen göstermesi tesadüf olamaz.”

Büyük isim, büyük rüşvet

Ama büyük şirketlerin gereken özeni göstermedikleri, savcılıklarda biriken dosyalardan da anlaşılıyor. Thyssen-Krupp, ray, yürüyen merdiven ve asansörlerde rakipleriyle fiyat karteli kurmakla suçlanıyor. Ünlü otobüs ve kamyon imalatçısı MAN, özel ve resmi ihaleleri kazanmak için birçok ülkede milyonlarca Euro rüşvet dağıtmış, Daimler’in 22 ülkede para yedirdiği ortaya çıkarılmıştı. Volkswagen, işçi temsilcilerini pahalı hediyeler, lüks seyahatler ve seks partileriyle yola getirmiş, sigortacılık devi Ergo başarılı elemanlarını lüks randevuevlerinde ağırlamıştı.

Bütün bunlar, yasal kurallara uyma şartına büyük Alman şirketlerinin aldırmadığı izlenimini güçlendiriyor.

Etik standartların pekâlâ benimsendiğini söyleyen Münih Teknik Üniversitesi doçentlerinden Christoph Lütge ise iktisat etiğinin kurallara ve yasalara uymak demek olduğunu ve birçok büyük şirketin, kurallara uygunluğu denetleyen özel bölümler kurmak için çok para harcadığını, belirtiyor.

Josef Wieland, sadece yasaların dışına çıkmamanın her zaman etik standartlara uyulduğu anlamına gelemeyeceği şeklindeki tezini şöyle gerekçelendiriyor: “Dürüstlük faktörü çok önemli. Dürüstlük yönetim tarzıdır. Örnek olmaktır. Yukarıdakilerin iletişim tarzı ve ifade ediş şekli nedir, ne demek ister? Şirketin itibarına tamamen angaje olmuş dürüst bir yönetici kadrosu olmadan ahlâki kurallar etkisiz kalır ve norm dışı davranışlar önlenemez.”

Yalancının mumu

Alman ekonomi tarihinin en büyük rüşvet skandalı Siemens’in adını taşıyor. 2006 yılındaki soruşturmada Siemens’in toplam 1,3 milyar Euro’luk kapalı ödeme yaptığı ortaya çıkarılmıştı. Şirket Alman ve Amerikan makamlarına 1,2 milyar Euro ceza ödedi. Yolsuzluğun aydınlığa çıkarılması için yapılan çalışmaların faturası da bu miktardan az değildi. Konstanz Üniversitesi'nde İktisat Etiği doçentliği yapan Josef Wieland, “Siemens’teki skandal, dürüstlük kurallarına uyum göstermemenin son derece pahalıya mal olabileceğini gösterdi. Şirketin itibarına leke düşmesi, hissedarları için son derece önemlidir. Aslında şirketin ticari dürüstlüğün dışına çıkmamasına özen göstermek, bunda büyük çıkarı olan pay sahiplerine düşer.”

Ekonomi etiği uzmanlarının ortak kanısı da zaten, uzun vadede sadece dürüstlüğün para edebileceği. Münih'li öğretim üyesi Christoph Lütge de tüketicinin de rol oynayabildiği tam rekabet ortamında en doğrusunun, dürüstlüğün başarıyı getirmesi olabileceğini ve. böylece hem ticaret ahlâkına hem de iş hayatındaki başarıya hizmet edilmiş olacağını, dile getiriyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Rolf Wenkel/A. Günaltay

Editör: Beklan Kulaksızoğlu