İşçi ölümlerinde tablo kararıyor
24 Ocak 2018"Çalıştığım şantiyede büyük bir kaza yaşandı. Olay yerine varınca arkadaşlarımın cansız bedenlerini, etrafa saçılmış parçalarını gördüm. Birkaç yıl sonra başka bir inşaatta bu kez ben üstü kapatılmamış 3 metrelik bir çukura düştüm ve beyin travması geçirdim. O günden beri işsizim ve psikolojik tedavi görüyorum.”
Bu sözler İstanbul’da 10 yılı aşkın bir süre inşaat işçiliği yapan Ercan Kılavuz’a ait. 39 yaşındaki Kılavuz, 2014 yılında Mecidiyeköy’deki Torun Center inşaatında asansörün yere çakılmasıyla feci şekilde can veren 10 işçi ile birlikte mesai yapan çalışanlardan biri. O gün tesadüfen ölmekten kurtulan Ercan Kılavuz, üç yıl sonra bir başka inşaat projesinde ağır bir kaza geçirip çalışamaz duruma gelmiş.
Kılavuz, “Bu başımıza gelenler kaza değil, iş cinayeti. Çünkü proje sahipleri en ufak güvenlik önlemlerini bile maliyet artacak diye almıyor” diyor. Kılavuz’un şantiyedeki güvenlik tedbirlerinin eksikliği gerekçesiyle açtığı dava ise sürüyor. Alacağı tazminattan çok işçilerin hayatlarını hiçe sayan anlayışın cezalandırılmasına sevineceğini söyleyen Kılavuz, “Bugüne kadar ölümüne şahit olduğum diğer arkadaşlarımı, ailelerini düşününce ben yine çok şanslıyım diyorum. Toplumun iş cinayetlerine duyarlı olması gerekiyor. Çok büyük kayıplar oluyor” diye konuşuyor.
Konut satışında patlama
Ercan Kılavuz, Türkiye’de güvencesiz çalışan ve geçirdiği iş kazası nedeniyle mağdur olan on binlerce işçiden yalnızca bir tanesi. Veriler, özellikle konut projelerini kısa sürede tamamlamak için, güvenlik tedbirlerine yeteri kadar önem verilmemesinin iş kazalarında artışa yol açtığını gösteriyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun 19 Ocak tarihinde açıkladığı verilere göre, Türkiye genelinde satılan konut sayısı 2017’de bir önceki yıla göre yüzde 5,1 arttı ve 1 milyon 409 bin 314’e ulaşarak rekor kırdı. Bir ülkenin zenginleşme parametrelerinden biri olan konut sayısı ve sahiplik oranındaki artış, öte yandan ağır bir iş cinayeti bilançosunu da beraberinde getiriyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) verilerine göre, yeni konut sayısında rekor kırılan 2017 yılı, işçi ölümleri açısından da rekor yılı oldu. İSİG’in resmi kayıtlardan topladığı verilere göre, 2017’de en az 2006 işçi iş kazalarında yaşamını yitirdi. Son 15 yılda iş kazalarında ölen işçi sayısı ise 20 bin 500’e ulaştı. Yaşamını yitirenlerin 116’sı kadın ve 1890’u erkek işçilerden oluştu. İş kazası sonucu hayatını kaybedenlerin 88’i ise çoğunluğu Suriyeli olmak üzere mülteci işçiler oldu. Ölen işçilerin 453’ü inşaat, 385’i tarım, 272’si taşımacılık, 154’ü ticaret/büro, 116’sı metal, 93’ü madencilik, 89’u belediye ve 65’i enerji işkolunda çalışıyordu. Ölüm nedenlerinin 446’sı trafik/servis kazası, 347’si ezilme/göçük, 317’si yüksekten düşme, 183’ü kalp krizi/beyin kanaması, 164’ü şiddet ve 135’i elektrik çarpmasından kaynaklandı.
Ancak bu veriler bile, Türkiye’deki iş cinayetlerinin gerçek boyutunu açıklamakta eksik kalıyor. Zira Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre, her 1 ‘iş kazası sonucu ölüm’ karşılığında, yaklaşık 6 ‘işle ilgili hastalık sonucu ölüm’ meydana geliyor. Dolayısıyla Türkiye’deki sendikalar ve iş güvenliği uzmanları, Türkiye’de 2017 yılında 12 bin işçinin iş kazaları ve işle ilgili hastalıklardan ölmüş olabileceğini öngörüyor. Ancak pek çok ölümlü kazanın kayda geçmemesi veya iş yerinde edinilmiş ölümcül hastalıkların takip edilmemesi nedeni ile gerçek sayıya ulaşmak mümkün değil.
"Dev projeler riski artırıyor”
DW Türkçe’ye konuşan DİSK’e bağlı Dev Yapı-İş Sendikası Başkanı Özgür Karabulut, kontrolsüz bir şekilde her geçen yıl daha fazla büyüyen inşaat sektöründe güvencesizlik ve denetimsizlikler nedeniyle ölümlü işçi kazalarının artarak devam ettiğini söylüyor. Şu anda inşaat sektöründe 370’e yakın taşeron firma bulunduğunu vurgulayan Karabulut, “Yeni dev projeler hayata geçirildikçe, kar hırsı ve zamanla yarış nedeniyle işçiler tehlikelere karşı tamamen savunmasız kalıyor. Güvenlik ile ilgili her türlü maliyet görmezden geliniyor” diyor. OHAL döneminde denetimlerin de giderek daha özensiz hale geldiğini öne süren Özgür Karabulut, şöyle konuşuyor: “Çoğu kamu denetçisi, bir şantiyeye gitmeden önce telefonla arayıp geleceğini haber veriyor. Bu sayede patronlar şantiyedeki güvenlik açıklarını üstün körü kapatma yoluna gidiyor. Denetçiler, pek çoğu iktidara yakın isimlerden oluşan dev inşaat şirketlerine isteseler de ceza yazamıyor. Bu nedenle denetleme faaliyeti de göstermelik olmaktan öteye geçemiyor.”
60 çocuk işçi can verdi
2017’de iş kazalarında yaşamını yitirenler arasında çocuklar da var. İSİG verilerine göre, 18’i 15 yaş altında olmak üzere 60’ı çocuk işçi, geçen yıl iş kazalarında hayatını kaybetti. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun çıktığı 2013 yılından beri ise en az 260 çocuk işçi can verdi. SGK verilerine göre, Türkiye’de büyük çoğunluğu 15-18 yaş arasında olan yaklaşık 1 milyon 200 bin çırak işçi bulunuyor. Öte yandan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 2018’i “Çocuk İşçiler Yılı” ilan etti. Resmi verilere göre, Türkiye’de en az 709 bin çocuk işçi bulunurken, çocuk işçilerin yalnızca 150 bini sosyal haklara sahip olarak çalışıyor. Bununla birlikte turizm sektöründe çalıştırılan stajyer ve çıraklar ile 15 yaş altı mevsimlik tarım işçileri de resmi olarak “çocuk işçi” sayılmıyor.
Peki bu kara tabloyu değiştirmek, ölümlü iş kazalarını engellemek mümkün değil mi?
“Taşeron sistemi kaldırılmalı”
DW Türkçe’ye konuşan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Eğitim ve İSİG Dairesi Müdürü Tevfik Güneş, bu soruya “Taşeron sistemi olduğu müddetçe mümkün değil” yanıtını veriyor. 2012 yılının Temmuz ayında kabul edilen 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası ile Türkiye’de işçi sağlığı ve iş güvenliği sisteminin ciddi gelişme göstereceğine dair güçlü iyimserlik havası yaratıldığını hatırlatan Güneş, “Biz iki temel sorun halledilmedikçe, iş cinayetlerinde ve meslek hastalıklarında kapsamlı iyileştirmelerin gerçekleşebileceğini düşünmenin mümkün olmadığını ısrarla savunuyoruz. Bu iki temel sorun, Türkiye’deki kalkınma modelindeki yanlışlar ve iş sağlığı ve güvenliği sistemindeki çöküştür. Soma, Ermenek ve Torun facialarında bunu gördük” şeklinde konuşuyor. 2004-2012 dönemine bakıldığında, yani 155 ve 161 sayılı ILO sözleşmeleri mecliste kabul edilmesinden 6331 sayılı yasanın çıkışına kadar her yıl ortalama 1316 çalışanın iş kazalarında hayatını kaybettiğini dile getiren Tevfik Güneş, şunları söylüyor:
"Ya çalışırsın ya da kapı orda, yani işsiz kalma korkusu; ya verimli olursun ya da işe yaramazsın, yani yine işsiz kalma korkusu işçilerin elini kolunu bağlayan, onları çaresizliğe iten en temel sorun. Kamusal bir işçi sağlığı ve iş güvenliği alanı yaratmak için bütünlüklü bir sistem gerekiyor. Taşeron ve güvencesiz üretim sisteminin tamamen yasaklanması veya ciddi denetim ve sınırlama getirilmeli. Bunun için de samimi, etkin bir mücadelenin toplumsal yaşamın her alanında verilmesi artık kaçınılmaz bir hal almış durumda.”
Aram Ekin Duran / İstanbul
© Deutsche Welle Türkçe