Tartışmalı 'örnek demokrasi'
16 Mayıs 2014İsviçre’de halk pazar günü yine referandum için sandık başınday. Bu sefer saati 22 franklık asgari ücret, İsviçre ordusuna alınacak yeni savaş uçakları, çocuk ya da bakıma muhtaçlara karşı cinsel suç işlemiş kişilerin bu alanlarda çalışmasının yasaklanması ve tıbbi hizmetlerin genişletilmesi halk oyuna sunuluyor. Dünyada en fazla referandumun yapıldığı ülke olan İsviçre, bu yönüyle bir yandan "örnek demokrasi" olarak gösteriliyor. Ancak bu referandum maratonunun demokrasiye zarar verdiğini düşünenler de var.
Dünya çapında düzenlenen referandumların yarısının İsviçre’de yapıldığı tahmin ediliyor. Normal bir ülkede referandum maratonu olarak görülebilecek bu durum, sekiz milyon nüfuslu İsviçre için günlük yaşamın bir parçası. Diğer ülkelerde parlamentoların verdiği kararlar için İsviçreliler yılda en az dört kez sandık başına gidiyor. Çünkü İsviçre sisteminde önemli yasaların çıkarılmasında son sözü halk söylüyor. Belli bir imza sayısına ulaşmak kaydıyla vatandaşlar kendileri de yasa ya da anayasa değişiklikleri gerçekleştirilmesini sağlayabiliyor. Sonuç uluslararası bir krize yol açsa da.
Tartışmalı 'örnek demokrasi'
Bu yönüyle İsviçre’yi pek çok kişi "örnek demokrasi" olarak görüyor. Ancak halkın bazı kararları yurt dışında yoğun tepkilere de yol açabiliyor. 2009 yılında minare inşaatının yasaklanması ya da bu yılın başında yabancı işgücü göçünün kısıtlanması gibi. AB vatandaşlarını da kapsayan iş göçü kısıtlaması Brüksel ile Bern arasında krize yol açmış, İsviçre AB’nin serbest dolaşım ilkesini çiğnemek suçlamasıyla karşı karşıya kalmıştı.
Alman Konrad Adenauer Vakfı’ndan Tobias Montag, halk oylamalarının toplum içindeki anlaşmazlıkları azalttığı görüşüne katılmıyor ve her konuda referandum düzenlenmesine eleştirel yaklaşıyor:
“Bunu biraz işi romantikleştirmek olarak görüyorum. Uygulamada ise bu doğrudan demokrasi uygulamasının toplumu güçlü bir şekilde kutuplaştırabildiğini görüyoruz. Bu açıdan demokrasi için her zaman teşvik edici olmuyor.”
"Popülistler ve otokratların işine yarıyor"
Montag, gelişmiş demokrasilerde referandumların popülistlere platform sunma tehlikesi yarattığını belirtiyor ve demokrasisi zayıf ülkelerde başka bir soruna dikkat çekiyor:
“Otoriter liderler, politikalarına meşruiyet kazandırmak için genelde referandumlara başvuruyor. Bu da bir nevi sözde demokrasi anlamına geliyor.”
Pek çok uzman, referandumların siyasî kararları daha karmaşık hale getirdiği ve önemli yasama planlarını geciktirdiği endişesi taşıyor. Osnabrück Üniversitesi’nden Kamu Hukuku Profesörü Herrmann Heußner ise, İsviçre örneğinin bu tezi doğrulamadığı görüşünde. Heußner, yasama sürecinde yavaşlığın avantajları da olduğuna dikkat çekiyor:
"Aceleyle yasa olmuyor"
Heußner, “Kararlarda önemli olan hızlı olması değil, yasaların iyi olması. Sonuçta yasalar bugün ve yarın için değil, bir temel düzen oluşturmak için çıkarılıyor. Yani her şeyi düşünüp taşınmak ve insanları sürecin içine katmak için zaman gerekiyor” diyor.
Heußner, Alman politikacıların yasaları parlamentodan aceleyle çıkarıp, ardından yeterince iyi olmadığını gördüklerini belirtiyor ve böyle bir duruma İsviçre’de nadiren rastlandığını kaydediyor.
"Katılım Almanya'dan yüksek"
Peki referandumlar halkın her kesimini temsil ediyor mu? Profesör Heußner, İsviçre’de referandumlara katılım oranının ortalama yüzde 50 olduğunu, ancak yasama dönemi boyunca her beş İsviçreliden dördünün sandığa gittiğini belirterek, bu açıdan İsviçre’de siyasi sürece katılımın Almanya’da seçime katılım oranlarından daha yüksek olduğunu kaydediyor:
“Yani vatandaş için gerçekten önem taşıyan konularda İsviçre’de daha yüksek bir siyasî katılım var ve bu toplumun alt tabakaları için de geçerli.”
Heußner, referandum sisteminin AB çerçevesinde de hayata geçirilmesi gerektiğini, bunun Avrupa vatandaşlığı bilincini geliştireceğini belirtiyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Jeanette Seiffert