Okulların kapatılması hareketliliği azaltacak mı?
19 Kasım 2020Türkiye’de Covid-19 salgınının son günlerdeki hızlı artışı sonucu bir dizi yeni tedbir alınırken, okullar da yaklaşık 2 aylık yüz yüze eğitimin ardından yeniden kapatıldı. Bu kararın alınmasındaki nedenin okulların "bulaş merkezi" olmaları değil, toplumdaki artan genel risk olduğu belirtiliyor. Amaç ise hareketliliği azaltmak.
Salgının ilk çıktığı dönemde 13 Mart’ta ara verilen yüz yüze eğitime, 21 Eylül’de aşamalı ve seyreltilmiş şekilde yeniden başlanmıştı. Okullar 16 Kasım’da ise bir haftalık ara tatile girmişti.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk bir hafta önce yaptığı açıklamada ara tatil sonrası normal eğitime tüm sınıflarda dönme temennisinde bulunmuştu. Ancak dün akşamki açıklamasında kapatma kararının "ülke koşulları nedeniyle alınmak zorunda kalındığını" belirtti.
Bu son gelişme ile resmi, özel, örgün ve yaygın tüm eğitim öğretim faaliyetleri 4 Ocak’a kadar uzaktan eğitimle sürdürülecek.
Bakanlık yetkililerinden edinilen bilgiye göre, okulların yeniden yüz yüze eğitime geçebilmesi için Aralık ayının son haftasındaki Covid-19 tablosuna bakılacak. Okulların yeniden normal eğitime geçip geçmemesine buna göre karar verilecek.
Bu arada Milli Eğitim Bakanlığı, LGS-YKS sınav müfredatının uzaktan eğitime uyumlu hale getirilmesi için bir çalışma yürütüyor. Bu çalışmanın gelecek hafta açıklanması bekleniyor.
Okullarla ilgili bu son karar çerçevesinde MEB’e bağlı olan okul öncesi kurumlar ve kreşler de kapatıldı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı olan gündüz bakımevi ve kreşlerle ilgili ise bugün ya da yarın bir açıklama yapılarak durumun netleştirilmesi bekleniyor. Ancak kreşlerin kapatılması küçük çocuğu olan ve aynı zamanda çalışmak durumunda olan aileleri zor durumda bıraktı.
Tevfik Özlü: Amaç hareketliliği azaltmak
Hükümet okulları kapatma kararını Sağlık Bakanlığı ve Koronavirüs Bilim Kurulu’nun tavsiyesinin ardından aldı. Peki okullar ciddi bir risk merkezi mi? Ya da vakalardaki artışa yüz yüze eğitime geçilmesinin mi sebep olduğu düşünülüyor?
Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü, bu soruları DW Türkçe'ye şöyle yanıtlıyor:
"Türkiye'de yeniden uzaktan eğitime geçilmesi okullarda görülen bir risk artışı ya da bulaş nedeniyle değil de toplumda genelde artan risk nedeniyle oldu. Çünkü okullarda toplumdakine benzer bir risk var ve biz toplumdaki kalabalıklaşmayı azaltmak istiyoruz. Yani genel olarak sokağa çıkmayı, meydanlarda, caddelerde insanların karşılaşmasını, hareketliliği azaltmak istiyoruz. Okullar da bu karşılaşmanın olduğu alanların önemli bir kısmı."
Vaka artışını durdurmaya çalışan diğer bazı ülkelerde okulların kapatılması son seçenek olarak değerlendirilirken, başka sektörlerin kapatılmasına ağırlık verilmişti. Ancak Türkiye’nin gerek ekonomik koşullarının gerekse okullardaki hijyen ve öğrenci mevcudu şartlarının bu ülkelerden daha farklı olduğu belirtiliyor.
Özlü, Türkiye’nin genç nüfusunun Batı ülkelerine göre daha fazla olduğuna dikkat çekerek, üniversitelerle ve çalışanlarıyla beraber yaklaşık 30 milyonluk bir nüfusun okullarda her gün bir araya gelebildiğini hatırlatıyor.
Pandemi yönetiminin bir skala olduğunu ve bunun bir ucunda mevcut durumun diğer ucunda ise radikal karar olarak tamamen kapanmanın bulunduğunu söyleyen Özlü, "Bu iki uç arasında bir spektrum söz konusu. Her aşama için farklı tedbirler var. Bunların zamanlaması, kapsamı ise kamu yönetimi tarafından kar-zarar oranına bakılarak değerlendiriliyor" diyor.
Bu nedenle alınan son tedbirlerin işe yaramaması durumunda daha sıkı tedbirlerin alınması da gündemde.
Eğitim-Sen’e göre okullarda vaka sayısı çok
Türkiye’de yüz yüze eğitime geçilmesinin ardından okullarda gerek öğretmenler gerekse öğrencilerde görülen vakalarla ilgili istatiksel bir çalışma bulunmuyor.
Bu nedenle Eğitim-Sen örgütlü olduğu okullardan edindiği bilgiler ışığında kendi raporlarını hazırlamaya çalışıyor.
Eğitim-Sen İstanbul 2 No’lu Şube de bu çalışmaları yapanlar arasında. Şube Başkanı Çayan Çalık DW Türkçe’ye, örgütlü oldukları 9 ilçedeki 221 eğitim kurumunun 5 Ekim-13 Kasım günleri arasındaki Covid-19 tarama sonuçlarını şöyle aktarıyor:
"198 öğretmen, 899 öğrenci ve 55 eğitim personeli korana virüse yakalanmış. Bu süre zarfında 237 öğretmen, 2 bin 580 öğrenci ve 55 eğitim personelinin temaslı olduğu tespit edildi."
Çalık, küçük ölçekli de olsa bu taramanın İstanbul’da ve Türkiye’deki okulların durumunu görmek açısından önemli veriler sunduğunu belirterek, "Bu rakamların ortaya çıkardığı tablo hem okullar hem de günlük yaşamı devam ettirebilmek açısından sağlıklı koşullarda olmadığımızı göstermesi açısından yeterli" diyor.
Bu arada Eğitim-Sen uzaktan eğitime dönülmesinin ardından öğrencilerin teknolojik eksikliklerinin bir an önce tamamlanması ve merkezi sınavların tamamen iptal edilmesini talep ediyor.
MEB, 31 Aralık'a kadar yüz yüze veya uzaktan hiçbir sınavın yapılmayacağını duyurmuş ancak sınavlarla ilgili planlamaların salgın sürecinin seyrine göre ayrıca gerçekleştirileceğini belirtmişti.
Uzaktan eğitim için toplam 500 bin tabletin bu yıl sonuna kadar ihtiyaç sahibi öğrencilere dağıtılmış olacağı bildirildi.
"Krizlere dirençli bir eğitim sistemi gerekli"
Öte yandan, uzaktan eğitim toplumdaki düşük gelirli ve teknolojik imkanlara ulaşmakta zorluk çeken kesimlerin çocukları için sadece eğitimden uzaklaşmak anlamına gelmiyor.
Eğitim Reformu Girişimi’nden Burcu Meltem Arık, bu çocukların akademik olarak eğitim açıklarının belki zamanla kapatılabileceğini ancak eğitimden kopuşun çocuk işçiliğini ve erken evlilikleri artırma riskinin büyük olduğuna dikkat çekiyor.
Arık, pandemi nedeniyle ortaya çıkan 1 yıllık bir akademik açığın önemli bir kayıp olduğunu ancak çok iyi bir planlama ve güçlü öğretmen dayanışması ile bunun aşılabileceğini düşünüyor. Eğitim Uzmanı Arık, Türkiye’nin diğer ülkeler arasında geriye düşmemesi için yapılması gerekeni ise şöyle aktarıyor:
"Akademik telafi mümkün, imkansız değil. Ama bunun için çok iyi hazırlanmamız ve eylem planlarını şimdiden yapmamız gerekiyor. Çünkü bu pandemi bitse bile dünya belirsizlikler ve krizler çağına giriyor. Türkiye de buna şimdiden hazır olmalı. Krizlere dirençli, esnek ve kendi çözümünü üretebilecek bir eğitim sistemi gerekli."
Gülsen Solaker
© Deutsche Welle Türkçe