KSA: Erdoğan Türkiyesinin AB'de yeri yok
25 Haziran 2018Süddeutsche Zeitung'ta yer alan yorumda, Türkiye'nin gelecek yıllardaki "kaderi çizilmiş" olsa da bu yolun "dönülmez olmadığına" değiniliyor:
"Erdoğan bir zamanlar ülkesini AB'ye taşımak istiyordu. Şimdiyse kendisini tebrik edenler listesi kimim kim olduğunu gösterir nitelikte. Erdoğan'ı ilk tebrik edenler listesinde Macaristan'ın Orban'ı, Rusya'nın Putin'i, İran'ın Cumhurbaşkanı gibi otokratlar yer alıyor. Türkiye her zaman demokratik ve otoriter unsurların bir arada olduğu bir sistem oldu, sarkaç bir bu yöne, bir öbür yöne doğru gidip geldi. Erdoğan'ın yönetimi altında ise bu yön, otokratik düzene doğru seyretmeye devam edecek. Fakat bu seçim şunu da pekala gösterdi: Ülke demokrasi isteyenlerin inanılmaz oranda bir gücüne de sahip. Olağanüstü halin ortasında çok sayıda insan, başka bir Türkiye istediklerini gösterdi. Gelecek yıllarda izlenecek yolun ise kaderi çizilmiş görünüyor. Ancak bu yol geri dönülmez değil."
Tagesspiegel'daki yorumda, Erdoğan'ın yönetim anlayışının "er ya da geç büyük hatalara yol açacağı" savunuluyor:
"Türkler dünyaya, daha otokratik sistemlere doğru gidişatın hiçbir şekilde durdurulmamış olduğunu gösterdi. Devletin refah ve sıkıntısı, hiçbir zaman olmadığı kadar, popülizmi, taktiksel U dönüşleri ve öfke patlamalarıyla ünlü olan tek bir adama bağlı. Seçimden yalnızca birkaç hafta önce Erdoğan, ülkenin ekonomi politikalarıyla kişisel olarak ilgileneceğini ve süreci Merkez Bankası'na bırakmayacağını söyleyerek uluslararası yartımcıların güvenini sarsmıştı. Erdoğan'ın sisteminde, önemli kararlarının onun tarafından verilememesi ya da verilememesi gerektiği gibi bir konu söz konusu değil.
Bu durum, er ya da geç komplo teorileri ile dış mihrakların üstüne atılamayacak büyük hatalara yol açacak. Ancak o zamana kadar epey bir yıl geçebilir."
Dresden'da yayımlanan Sächsische Zeitung'da seçim sonrası dönemde Türkiye'de daha güçlü bir muhalefetin mevcut olacağı savunuluyor:
"Seçim sonucu, Erdoğan'ın gelecekte güçlenmiş bir muhalefetle uğraşacağını gösteriyor. Bu muhalefette yalnızca karizmatik siyasetçiler değil, aynı zamanda yeni bir özgüven de mevcut. Ve muhalefet, arkasında, 16 yıllık Erdoğan iktidarından bıkmış birçok Türk'ün olduğunu biliyor. Gerçi bu dönem ülkeye ekonomik bir büyüme ve milyonlarca Türk için mütevazı oranda refah getirdi. Ancak ekonomik büyümenin sınırlarına erişildiğini gösteren tek şey döviz kurlarındaki düşüş değil. Erdoğan için asıl zorlu görev de burada yatıyor. Bu, aynı zamanda muhalefet için de bir şans."
Lübecker Nachrichten'da ise Erdoğan'a oy veren seçmenlerin özelliklerine değiniliyor:
"Erdoğan birçok Türk'ün gözünde bir kahraman ve kurtarıcı. Bu grup, otoyolların, havaalanları ve alışveriş merkezlerinin inşasının Erdoğan'ın ülkeyi modernleştirmesi olarak görüyor. Bir zamanlar alt sınıf taşralılar olan bu grubun büyük kısmı, ulaştıkları yeni refahtan ve uzun süre hasretini çektikleri, Müslüman inançlarını açıkça yaşayabilmelerinden ötürü Erdoğan'a teşekkür ediyor. Hukuk devleti ve düşünce özgürlüğünün büyük oranda ortadan kaldırılması, bu seçmeni rahatsız etmiyor, hatta tam tersi: Erdoğan'ın kendisini eleştirenlere muamele ederkenki acımasızlığı, bu insanların gözünde Erdoğan'ın enerji ve kararlılığının kanıtı niteliğini taşıyor."
Kölner Stadt-Anzeiger'de, Türkiye'nin Erdoğan yönetimi altında AB'ye giremeyeceği savunulurken, Erdoğan'a oy vermeyen seçmenlerle diyaloğun önemine vurgu yapılıyor:
"Erdoğan'ın Türkiyesinin AB'de yeri yok. Buna rağmen AB, Türkiye'yi hor göremez. Çünkü o zaman ülkenin gelişmesindeki etkisini tamamıyla kaybetmiş olur. İş bu kadar zor işte: Erdoğan'la konuşulması gerekiyor. Bunu gerektiren şey yalnızca ekonomik çıkarlar, mülteci politikası konuları ve güvenlik politikasının gerekli kıldıkları değil. AB bu diyaloğu, Pazar günü Erdoğan'a oy vermemiş olan, aksine daha demokratik bir Türkiye için mücadele eden ve bunu yaparken özgürlüğünü riske atan tüm Türklere borçlu."
Stuttgarter Zeitung'da yer alan yorumda ise, yeni dönemde yasalardan çok Erdoğan'ın kişisel tercihlerinin geçerli olacağına dikkat çekiliyor:
"Türkiye'deki seçimlerde elde edilen sonuç, başkanlık sisteminde yasa ve kuralların geçmişe kıyasla çok daha az, Cumhurbaşkanı'nın ruh halinin ise çok daha fazla önem taşıdığı bir durumunu beraberinde getirecek. Aslında Türkiye Cumhuriyeti'nde yargı ve bürokrasi gibi kurumlar hiçbir zaman pek demokratik olmadı, Erdoğan'ın yönetimi altındaysa tamamıyla hükümetin araçları haline geldi."
Regensburg'da yayımlanan Mittelbayerische Zeitung'daki yorumda ise, eldeki verilerin Almanya'da yaşayan Türklerin çoğunun aslında Erdoğan destekçisi olmadığını gösterdiğine işaret diliyor:
"Yeşiller Partili politikacı Cem Özdemir, kısa ve öz bir biçimde, Erdoğan'ın zaferini adeta Dünya Kupası finalini kazanmışçasına kutlayan Almanyalı Türklerin davranışlarının 'liberal demokrasimizi reddettiklerinin' de bir ifadesi olduğunu söyledi. 'Aynen AfD gibi işte.' ... Ancak olayı daha ayrıntılı değerlendirmek gerekiyor. Ülkemizde neredeyse üç milyon Türkiye kökenli kişi yaşıyor. Bu insanların yalnızca yarısı seçmen konumunda ve bunların da yalnızca yarısı oy verdi. Nihayetinde bu şu anlama geliyor: AKP'ye yarım milyondan az Türk oy verdi. Bu en azından, Almanya'da yaşayan iki milyonu aşkın Türk ve Türk kökenlinin Erdoğan destekçisi olmadığı ihtimalini mümkün kılıyor."
© Deutsche Welle Türkçe
BÜ/BD/GY