İş stresi insanı "tüketiyor"
1 Eylül 2011Stresli iş yaşamı, artan iş yükü, işi sürekli olarak eve taşımak, iş ile özel hayat arasında denge kuramamak bazı insanlarda tükenmişlik (burnout) sendromuna davetiye çıkartıyor.
Hizmetliler Sendikası Ver.di’nin tahminlerine göre, Almanya’da ücretli olarak çalışanların yaklaşık yüzde 20’si tükenmişlik sendromuyla karşı karşıya bulunuyor. Alman Yerel Sağlık Sigortası AOK’nın Bilimsel Araştırma Enstitüsü ise 2010 yılında yaklaşık 100 bin kişinin tükenmişlik sendromu nedeniyle rapor aldığını belirtiyor. Uzmanlar, kadınlarda daha sık görülen tükenmişlik sendromunun, Almanya’da yaşayan Türk kökenlileri de tehdit ettiğine dikkat çekiyor.
Tükenmişlik Sendromunun belirtileri
İngilizce bir sözcük olan “burnout” sözcüğü, tamamen yanıp, tükenmek anlamına geliyor. Tükenmişlik sendromu, uzun süre boyunca sınırlarını zorlayarak çalışan, iş hayatında yüksek beklentilere sahip olan ve kendini ruhsal açıdan yenileyemeyen kişilerde daha sık görülüyor.
Sosyal terapi alanında çalışan Rıza Kavasoğlu “bir fabrikada çalışmanın, büyük bir sanayinin parçası olmanın insanın doğasına aykırı olduğuna” dikkat çekiyor. Kavasoğlu, sürekli aynı işi yapan, stresli ortamlarda çalışan kişilerde tükenmişlik sendromuna daha sık rastlandığını belirtiyor.
Klinik psikolog Ayşin Yeşilay İnan, insanları görmek istememek, işten artık zevk almamak, depresyon ve buna bağlı olarak uykusuzluk, yorgunluk ve vücudun çeşitli yerlerindeki ağrıların tükenmiş sendromunun belirtileri arasında bulunduğunu belirtiyor. Yeşilay İnan, bu belirtilerin yanı sıra “işe giderken ayaklar geri gidiyorsa, işe karşı isteksizlik duyuluyorsa” bir doktora başvurulmasını tavsiye ediyor.
Berlin yakınlarındaki Bernau merkezli Brandenburg Kliniği’nde çalışan Yeşilay İnan, tükenmişlik sendromuna yol açan farklı nedenlerin bulunduğunu dile getiriyor. İnan, ruhsal ve fizikî şikâyetlerini dikkate almayan insanların, bu durumu “fark edememesi ve artık işin içinden çıkamaması” halinde tükenmişlik sendromuna yakalandığını ifade ediyor. İşsiz kalma korkusu nedeniyle, çalışmaya devam etmek, iş yerinde psikolojik tacize (mobbing) maruz kalma, şefin baskısı, kadınlarda kariyerin yanı sıra anne olmak, tükenmişlik sendromuna yol açabiliyor.
Almanya'daki Türklerin durumu
Almanya'da uzmanlar yaklaşık 10 milyon ila 15 milyon kişinin tükenmişlik sendromundan şikâyetçi olduğunu belirtiyor. Almanya’da yaşayan Türk kökenliler arasında bu durumla karşı karşıya olan kişilerin sayısı tam olarak bilinmiyor. Ancak, klinik psikolog Ayşin Yeşilay İnan, gözlemlerine dayanarak Türk kökenlilerin “Almanya’ya karşı bıkkınlık içinde olduğunu” belirtiyor. Yeşilay İnan, bu bıkkınlığın, Almanya ve hatta Avrupa'da göçmenlere “öteki” olarak davranılmasına ve birçok Türk kökenlinin kendini Türkiye'ye de ait hissedememesine bağlı olduğuna işaret ediyor. Yeşilay İnan, bunun yanı sıra meslek sahibi göçmen kökenli gençler arasında gelecek kaygısının artmasının da tükenmişlik sendromuna yakalanma riskini artırdığını belirtiyor.
Döner büfesinde çalışanların, gazete bayiliği ve taksicilik yapanların günde sekiz saatten fazla iş başında olduğunu hatırlatan Rıza Kavasoğlu, bu işi yapan Türklerin depresyon ve uykusuzluğun yanı sıra tükenmiş sendromu ile daha sık karşılaştığını belirtiyor. Bu kişilerin sorunlarını aşmak için kumar oynamak, alkollü içki içmek gibi yöntemlere başvurduğunu ifade eden Kavasoğlu, bunun çözüm olmadığını vurguluyor.
Tükenmişlik durumundan nasıl çıkılır?
Rıza Kavasoğlu, tükenmişlik sendromu ile karşı karşıya olan kişilere stresi azaltacak şekilde çalışma ve dinlenme saatlerinin yeniden düzenlenmesini, spor yapılmasını, hatta mümkünse işin ve mesleğin değiştirilmesini, sorunlardan kaçmak yerine sorunların konuşulmasını tavsiye ediyor. Klinik psikolog Yeşilay İnan da, durumu “kabullenmenin ötesinde konunun üzerinde konuşmak” gerektiğini vurguluyor. Tükenmişlik sendromunun hayal kırıklığı içerdiğine dikkat çeken Yeşilay İnan, “benim beklentilerim neydi, ne oldu, yaşadığım sorunlar nereden kaynaklandı?” sorularına yanıt aranması gerektiğini söylüyor. Yeşilay İnan, bu durumla baş edebilmek için “değiştirilebilecek şeyleri değiştirmek için çaba gösterilmesi gerektiğini, değiştirilemeyecek olanların ise kabullenilmesi gerektiğini” dile getiriyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Jülide Danışman / Berlin
Editör: Başak Özay