1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İranlı kadının sesi artık daha gür çıkıyor

Katajun Amirpur, Ulrich Pick / Deutsche Welle 23 Şubat 2009

Batıdaki yaygın klişenin aksine İran’da 30 yıl önce yapılan İslam Devrimi kadının toplumdaki konumunu güçlendirdi. Yüksek eğitim gören kadın sayısı adeta patladı; kimi ayrımcı yasaya rağmen sosyal haklar genişletildi.

https://p.dw.com/p/Gzdg
Fotoğraf: AP

İran'da 1979 yılında gerçekleşen İslam Devrimi, kuşkusuz en çok kadınların yaşantısını etkiledi. İslam Devrimi’nin ardından şeriat kurallarına göre yönetilmeye başlanan ülkede İranlı kadınlar, evden dışarı çıkmak istediklerinde başlarını örtmek ve bedenlerini uzun mantoların altına saklamak zorunda bırakıldılar. Modern bir hayat tarzını benimseyen pek çok İranlı kadın için bu, haksız dayatmalara dönüştü. Devrimle birlikte kadınların özgürlükleri yalnızca giyim kuşam alanında sınırlanmamıştı. Kadınlar kimi mesleklerden de men edildiler. Kadınların yargıç, polis ya da asker olmaları yasalarla engellendi. Ancak İslam Devrimi sonrasında, İran toplumundaki kadının yeri giderek güçleniyor. 30 yıl öncenin ikinci sınıf insan muamelesi gören kadınlarının yerini, kendine güvenen, eğitimli ve hakları için savaşmaktan kaçınmayan kadınlar alıyor. İran kadınının toplumdaki sesi giderek yükseliyor. Deutsche Welle editörlerinin izlenimleri:


Başörtüsü ile bitmiyor

İranlı kadınların hayatını derinden etkileyen İslam Devrimi'nin üzerinden 30 yıl geçti. Bu süre içinde dünya, İranlı kadınları dışarıdan izlemeye devam etti. Dünyanın önemli bir bölümüne göre, İranlı kadınlar İslami bir rejim altında eziliyor, batılı kadınların sahip olduğu bireysel hak ve özgürlüklerden faydalanamıyor. Özellikle batılı ülkelerin gözünde İranlı kadınlar, başörtüsü zorunluluğunun gölgesinde yaşamaya mahkûmlar ve kendilerini yeterince desteklemeyen bir ülkede hayatlarını devam ettirmeye çabalıyorlar.

Oysa İran'daki durumu bu şekilde özetlemek pek de mümkün değil. Örneğin ahlak polisinin sıkı denetimlerine rağmen, başörtüsü kuralı 30 yıl sonra bile tam olarak uygulanmıyor. Hatta İran'da İslam Devrimi sonrasında kadınlar, bazı alanlarda daha güçlü bir konuma geldiler. 2003 yılında Nobel Barış Ödülü'ne layık görülen kadın ve insan hakları savunucusu Avukat Şirin Ebadi, "bir toplumda kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasının ve insan hakları konusunda duyarlılık kazandırılmasının" uzun ve sancılı bir süreç olduğuna dikkat çekiyor: "Hiç kimse bir gün içinde bilinçlenmiyor. Bu çok uzun bir süreç… Bugün İranlı kadınların sesi 30 yıl öncesine göre daha gür çıkıyor. Ayrıca artık kadınların durumunu ele alan kitaplar ve dergiler var. Bu yayınlar, kadınlarla erkekler arasındaki eşitsizliğe baş kaldırıyor. Bu kitaplar okunuyor ve sonra ateşli biçimde tartışılıyor."

Değişmeyen gerçek ise İranlı kadınların hala aile hukukuyla ilgili konularda dezavantajlı olmaları… Örneğin boşanma durumunda çocukların velayeti hala sıklıkla babaya veriliyor. Kadın hakları savunucusu Şirin Ebadi, İran'da eşitsizlik yaratan ve kadına ayrımcılık uygulayan kimi yasalara işaret ediyor:

"Bizim, kadınlarla erkekler arasında eşitsizliğe yol açan yasalarımız var. Örneğin bir erkek, birden fazla kadınla evlenebiliyor. Eşinden, onun rızasını almadan ayrılabiliyor. Boşanmadan sonra ise çocukların velayet hakkı babaya veriliyor. Bu uygulamaların hepsi 'yasal ayrımcılığa' giriyor."


Hükümet “erkek kotası” getirdi

İranlı kadınlar 2006 yılında ülkedeki ayrımcı yasalara karşı 'bir milyon imza kampanyası' adlı bir kampanya başlatmıştı. Kampanya sayesinde 'ikinci bir kadınla evlenmek isteyen erkeklerin ilk eşlerinin rızasına gerek duymamasını öngören yasa tasarısı geri çekildi. Ancak kampanyanın başından itibaren 43 kadın hakkında soruşturma başlatıldı, 10 kadın da hapis cezasına çarptırıldı.

Öte yandan İran'da kadınlar giderek daha fazla eğitim alıyor. Ülkede üniversite eğitimi gören kadınların sayısında büyük artış söz konusu… Şah zamanında üniversite öğrencilerinin sadece yüzde 15'i kadınken, bu rakam günümüzde yüzde 60’a yükselmiş durumda. Hatta bu artışın bazı üniversitelerde bu rakamların da üstüne çıkması nedeniyle, hükümet tıp gibi bazı dallarda dengeyi sağlayabilmek amacıyla erkek kotası getirdi. 2003 yılında Nobel Barış Ödülü'ne layık görülen kadın ve insan hakları avukatı Şirin Ebadi, İranlı kadınların günümüzde kendilerine çok daha fazla güvendiklerini belirtiyor:

"İnsan haklarının savunulması tabii ki ülke içindeki ve ülke dışındaki bazı güç sahibi kişilerin hiç de hoşuna gitmeyecek. Ancak geçen yıllar içinde öğrendiğim bir şey var, o da bu gibi baskıların hiçbir şekilde işimi etkilemesine izin vermemem gerektiği."


Kadına özel taksi

İran'daki kadın imajının güçlenmesi, kadınların gündelik yaşamda daha çok rol almalarını da beraberinde getirdi. Buna en iyi örneklerden biri Tahran'da başlayan kadın taksisi uygulaması. Bundan yaklaşık beş yıl önce, giderek daha fazla kadın toplu taşıma araçlarında yaşadıkları tacizi şikâyet etmeye başlamış. Mahalli makamlar başlangıçta şikâyetlere pek kulak asmasalar da, artan şikâyet vakaları sonucunda ilk kadın taksisine izin çıkmış.

O tarihten beri parlak yeşil renkli bu taksiler başkentin değişmez bir parçası haline gelmiş. Tüm kadın taksileri, Koreli otomobil üreticisi Kia'nın 'Pride' adlı serisine ait modellerden oluşuyor. Türkçesi 'gurur' anlamına gelen 'pride' sözcüğü, projenin özel durumuna dikkat çekmesi açısından önemli. İranlı bir kadının konuyla ilgili görüşleri yakın zamanda İran basınında da yer aldı:

"İki- üç ay önce Amerika'nın Sesi Radyosu'nun Farsça yayınında kadın taksisiyle ilgili bir habere rastladım. Çok sevindim ve kendimi daha güvende hissettim. O zamandan beri ne zaman bir yere gidecek olsam kadın taksilerini kullanıyorum."

Ancak kadınların artan kendine güvenleri birtakım sorunları da beraberinde getirmiş. Özellikle İran’da üniversite eğitimi alan kadınlar, kendilerine uygun eş bulmakta zorlanıyorlar. Çünkü erkekler genellikle ailedeki geleneksel pozisyonlarından vazgeçmek istemiyorlar.