"AYM krizi Türkiye'yi Avrupa Konseyi'nden uzaklaştırabilir"
19 Ocak 2018Anayasa Mahkemesi'nin gazeteciler Şahin Alpay ve Mehmet Altan'ın uzun tutukluluk koşullarının hak ihlali yarattığına yönelik kararının yerel mahkemelerce uygulanmamasının yankıları sürüyor.
Hukukçular, Alpay ve Altan'ın tahliyelerine hükmeden AYM'nin bugün Resmi Gazete'de de yayımlanan kararını ve bundan sonra yaşanabilecekleri DW Türkçe'ye değerlendirdi. Alt mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararını uygulamamakta diretmesinin ülkeyi anayasal krize soktuğunu belirten hukukçular, bu durumun uzun vadede Türkiye'nin, 1949'dan beri üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nden uzaklaşmasına neden olabileceğini söyledi.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yaman Akdeniz, Anayasa Mahkemesi'nin söz konusu gazetecilerin kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının yanı sıra ifade ve basın özgürlüğü haklarının da ihlal edildiğine hükmetmesinin ardından, yargılamayı yapan ağır ceza mahkemelerinin tek verebilecekleri kararın "derhal tahliye" olduğunu belirtti.
Akdeniz, "Tespit edilen ihlalin sonuçları başka hiçbir şekilde ortadan kaldırılamaz. Bu tartışma konusu dahi değildir. Kaldı ki Anayasa Mahkemesi ilk defa böyle bir karar da vermiyor. Dolayısıyla, Türkiye’de zaten yargı bağımsızlığından bahsetmek çok güçtü. Şimdi bunun üzerine çok ciddi bir anayasal kriz de eklendi" ifadelerini kullandı.
Anayasa Mahkemesi; Alpay, Altan ve geçen Temmuz ayında tahliye olan gazeteci Turhan Günay'ın bireysel başvurularını geçtiğimiz günlerde karara bağlayarak hak ihlali olduğuna hükmetmiş ve tutuklu gazetecilerin tahliyesine karar vermişti. Bu karar tutuklu bütün gazeteciler için tahliye yolunun açılması umudunu doğurmuştu.
Ancak 13'üncü İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Alpay'a, 26'ncı İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi de Altan'a tahliye yolunu açan kararı reddetti. Her iki mahkeme de Altan ve Alpay'ın tutukluluk hâllerinin devamına karar verdi.
Daha önce Anayasa Mahkemesi’nde raportör olarak da görev yapan Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Osman Can, AYM'nin verdiği kararda kişilerin sadece gazete yazıları nedeniyle tutuklanmasını ele aldığını, her üç kararda da tutuklanmayı gerektirecek kuvvetli suç şüphesi oluşturmadığına hükmettiğini ve bu kararın emsal teşkil ettiğini söyledi.
Can, "Bu aslında aynı nitelikte yazıları nedeniyle, haberleştirmeleri nedeniyle şu an tutuklu bulunan diğer gazetecilerin de tahliye edilebileceği gibi bir sonuç ortaya çıkarıyor. İşte Anayasa Mahkemesi'nin kararının emsal karar mahiyeti, niteliği çok güçlü ve bundan korkmuş olabilirler" dedi.
Bireysel başvurulardaki artış
2010 yılında Anayasa'nın 148'inci maddesinde yapılan değişiklikle, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkının önü açıldı ve bu hükmün uygulaması 2012'de, kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvurularla başladı. Başvurular, olağan kanun yolları tüketilip kesinleşen mahkeme kararlarına karşı yapılabiliyor.
Anayasa Mahkemesi'nin internet sitesinde yer alan istatistiklere göre; 2012 yılında toplam bin 342 bireysel başvuru yapılmışken, bu sayı 2016 yılında 80 bin 756'ya yükseldi. Türkiye AİHM'ye gönderdiği son verilerde ise 15 Temmuz 2016 ile 9 Ekim 2017 arasında Anayasa Mahkemesi'ne 103 bin 469 bireysel başvuru yapıldığını belirtti. Bireysel başvuruların yüzde 77'sinin gerekçesini, adil yargılanma ile ilgili hak ihlalleri oluşturdu.
Anayasa Mahkemesi ilk kez hak ihlali nedeniyle böyle bir karar vermedi. Şubat 2016'da Anayasa Mahkemesi'nin fikir özgürlüğü ve kişilik haklarının ihlal edildiğine hükmettiği Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül, yetkili Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararıyla tahliye edilmişti.
AYM hâlen bir umut kapısı olabilir mi?
Bir dönem AKP MKYK üyesi de olan Prof. Dr. Osman Can, Anayasa Mahkemesi'nin kararları nedeniyle tutuklu gazeteciler için bir umut haline geldiğini söyledi.
Can, "Anayasa Mahkemesi'nin daha önce Twitter, Can Dündar, (Mustafa) Balbay, (Mehmet) Haberal kararlarında ve en son bu üç kararında bireysel başvuru kararlarında hak ihlali tespit etmesi tabii ki politik haksızlıklarda Anayasa Mahkemesi'ni bir umut hâline getiriyor ve insanlar daha fazla bir an evvel Anayasa Mahkemesi'ne gitme eğilimi içerisine giriyor. Bu aslında bir yandan da olumlu bir değerlendirme çünkü Anayasa Mahkemesi aslında çalışıyor demektir. Fakat işte Anayasa Mahkemesi'nin çalışıyor olması da bugün gelinen nokta itibariyle rahatsız etmişe benziyor. Bu da Anayasa Mahkemesi'nin şu an itibariyle otoritesinin zedelenmesi gibi bir sonucu bizim karşımıza çıkarmış durumda."
Modern hukuk sistemlerinde anayasa mahkemelerinin verdiği kararlar bağlayıcı ve kesin olarak değerlendiriliyor. Ancak son yaşanan gelişmeler ışığında Anayasa Mahkemesi’nin geleceği hakkında endişeler arttı.
Prof. Dr. Akdeniz, "Öyle bir aşamaya geldik ki bir KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile Anayasa Mahkemesi kapatılabilir mi diye düşünüyoruz. Bireysel başvuru mekanizmasına da müdahale edileceğini düşünüyorum" ifadelerini kullandı ve şöyle devam etti:
"Aslında HSK’nın bu kararları uygulamayan heyetler hakkında derhal soruşturma başlatması gerekirken o yönde de hiçbir gelişme olmaması Türkiye’deki yargı bağımsızlığı hakkında aslında çok şey söylüyor."
Gözler AİHM'de
Daha önceki bireysel başvurularda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bireysel başvuruları "iç hukuk yollarının tüketilmemiş olması" gerekçesiyle kabul edilemez bulduğunu ifade ederek reddetmişti. Ancak şu durumda Alpay ve Altan davalarında iç hukuk yolları tüketilmiş durumda.
Prof. Dr. Akdeniz, hem Alpay ve Altan'ın hem de benzer durumdaki birçok başka gazetecinin başvurularının şu anda AİHM tarafından değerlendirildiğini hatırlattı.
Akdeniz, "Mart ayına kadar AİHM bu başvurularla ilgili kararlarını açıklayacaktır. Zaten birçok başvuruda başvurucular Türkiye’de etkili bir iç hukuk yolu olmadığını iddia etmişlerdi. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının uygulanmaması da bu durumun en büyük göstergesidir. AİHM de artık Türkiye’deki yargı krizini gözardı edemez" dedi.
"Türkiye'nin üyeliği askıya alınabilir"
Hukukçular, alt mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararını uygulamamakta diretmesinin Türkiye'nin uzun vadede Avrupa Konseyi üyeliğinden dışlanmasına ve üyeliğinin askıya alınmasına neden olabileceği uyarısında bulundu.
Aynı zamanda Avrupa Konseyi'nin danışma organı konumundaki Venedik Komisyonu'nun da üyesi olan Prof. Dr. Can, Avrupa’daki havanın negatif olduğunu söyledi.
Can, "Gerek Venedik Komisyonu, ki Venedik Komisyonu da Avrupa Konseyi'nin organlarından bir tanesidir, gerek Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi'ndeki hava, bakanlar komitesindeki hava ve genel Avrupa’daki hava Türkiye’de hukuk devletinde çok ciddi gerilemelerin olduğu, özgürlükler konusunda çok ciddi gerilemelerin olduğu yönünde" diye konuştu.
Can, Anayasa Mahkemesi’nin kararının uygulanmaması durumunda belli bir noktadan sonra AİHM'nin doğrudan doğruya olaya bakacağını ve Türkiye hakkında ihlal kararı vereceğini söyledi ve şöyle devam etti:
"Bu kesin gibi. Ama bununla da kalmaz. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin Türkiye hakkında bir değerlendirmesi olacaktır. Bu uzun vadede Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden dışlanması, Avrupa Konseyi’nden uzaklaştırılması ya da Avrupa Konseyi üyeliğinin askıya alınması gibi bir noktaya doğru da götürebilir."
Prof. Dr. Akdeniz ise AİHM kararlarının uygulanmaması durumunda böyle bir tehlike olduğuna dikkat çekti.
Akdeniz, "AİHM’nin ihlal ve dolayısıyla sonucu tahliye olan kararları da uygulanmayabilir. Bu da mevcut krizi başka bir boyuta taşır. Bu sefer Türkiye’nin Avrupa Konseyi’ne üyeliği tartışılacaktır ve gerek Avrupa Konseyi’nden gerekse Avrupa Birliği’nden Türkiye’yi gitgide uzaklaştıracaktır" uyarısında bulundu.
Seda Sezer Bilen
© Deutsche Welle Türkçe