Avrupa kürtajda anlaşamıyor
30 Mayıs 2012Türkiye’nin de dâhil olduğu Avrupa coğrafyasında kürtaj bugün sadece Malta’da tamamen yasak. Ancak İrlanda, Polonya, Portekiz ve İspanya gibi Katolik Kilisesi’nin toplumsal yaşamda hâlâ olağanüstü etki sahibi olduğu ülkelerde de yasağı aratmayan bir yasal çerçeveye oturtulmuş durumda. Koyu Katolik kimliğiyle tanınan İrlanda halkı 1993 yılında düzenlenen bir referandumda kürtajın yasallaşmasını yüzde 67 oyla reddetmişti. Bugün İrlanda’da sadece ve sadece anne hayatının tehlikede olması durumunda kürtaja başvurulabiliyor. Tecavüz sonucu hamile kalmış bir kadın kürtaj yaptıramıyor. Ancak İrlanda yasaları kendi vatandaşlarının kürtaj için yurtdışına gitmesini suç saymıyor. Bu nedenle her yıl binlerce İrlandalı kadın İngiliz hastanelerine başvuruyor.
Polonya’da kürtaj komünist rejim döneminde yasaldı, ancak aşırı muhafazakârların iktidarı ele geçirmesinin ardından 1997 yılında yasaklandı. Bugün bu ülkede kürtaja sadece tecavüz sonucu hamilelik veya cenindeki anormallikler sebebiyle tolerans gösteriliyor. Avrupa raporları bu kısıtlama nedeniyle Polonya’da yılda ortalama 180 bin kaçak kürtaj operasyonu yapıldığını gösteriyor. Türk hükümetinden gelen son sinyaller Ankara’nın Polonya modelini andıran bir yasal düzenleme üzerinde çalıştığını göstermekte. Kıbrıs Cumhuriyeti ve İspanya’da da Polonya gibi kürtaja sadece sağlık veya tecavüz durumlarında izin veriliyor.
Ortak bir standart yok
Lüksemburg, Finlandiya ve İngiltere ise sağlık ve tecavüz gerekçelerine ek olarak “ekonomik ve sosyal nedenlere bağlı” kürtaja da izin veriyor. Diğer Avrupa devletlerinde ise kadınlar herhangi bir gerekçe göstermeye mecbur bırakılmaksızın yasal olarak kürtaja başvurabiliyor. Avrupa genelinde kürtaj için yasal süre ortalama 12 hafta. İngiltere’de bu oran bazı durumlarda 24 haftaya kadar çıkabiliyor. İsveç, Hollanda, Almanya ve Yunanistan gibi ülkelerde bu süre, duruma göre 18, 20 hatta 24 haftaya kadar çıkabilmekte. Ancak bu durumlarda tıbbî rapor isteniyor.
Avrupa devletleri arasında kürtaj alanında müşterek bir uygulama bulunmaması Avrupa kurumlarının da bu alanda ortak bir standart yaratmasına engel oluyor. Avrupa Birliği (AB) kurum olarak bu alanda hiçbir yetkiye sahip değil. Avrupa Parlamentosu’nun bu alanda “kürtajın yasal hale getirilmesi çağrısı” içeren kararlarının hukuksal yaptırımı bulunmuyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) aracılığıyla bu alanda yetki sahibi olabilecek Avrupa Konseyi ise bir yandan Katolik lobisi ile kadın hakları örgütlerinin lobi çalışmaları, diğer yandan da üye devletlerin hükümetleri arasındaki ideolojik görüş ayrılıkları arasında sıkışmış durumda.
Kararlar muğlak
Bu durum AİHM'nin de kürtaj konusunda kendisine yapılan başvurularda muğlak nitelenebilecek kararlara imza atmasına neden olmakta. AİHM her ne kadar sağlık nedenlerine bağlı olarak kürtaja yeşil ışık yakan kararlara imza atmış olsa da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkıyla ilgili 2’nci maddesinde "hayatın" ne zaman başladığı ve hukuksal planda doğacak çocuğun bu kapsama girip girmediği veya hangi tarihten itibaren girdiği belirtilmemiş olduğundan kürtaj konusunda net bir yorumda bulunamıyor.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) ise kürtaj konusunda 2008 ve 2010 yıllarında birbiriyle tamamen zıt iki karara birden imza attı. AKPM’nin Nisan 2008’de onayladığı bir kararda, Avrupa genelinde kürtajın yasallaştırılması çağrısında bulunulmuş, kürtajın kesinlikle bir aile planlama metodu olarak algılanmaması gerektiği belirtilmiş, kadınlara kürtaj hakkının fiilen sağlanması, kürtaj önündeki engellerin kaldırılması, kadınlara seçenek hakkı verilmesi, erkek ve kadınlara uygun fiyatlarda doğum kontrol imkanı tanınması ve cinsel eğitim dersinin okullarda zorunlu kılınması istenmişti.
Avrupa'yı şaşırtan karar
Ancak aynı AKPM, Katolik ve muhafazakâr lobilerinin ısrarlı baskıları üzerine Ekim 2010’da tüm Avrupa’yı şaşırtan zıt bir karara imza attı. Karara, hangi şartta olursa olsun, dinî inançları nedeniyle kürtaj yapmayı reddeden hastane ve doktorların, bu nedenle kadınların karşılaşabileceği sağlık sorunlarından sorumlu tutulamayacağını öngören bir madde eklendi. Karar metninde, “Hiçbir hastane, kuruluş veya birey, nedeni ne olursa olsun, ne kürtaj, isteyerek düşük yapma ve ötenazi etkisi olmadığı için, ne de cenin veya insan embriyosunun ölümünü provoke etmeye dayalı bir girişimde bulunmayı reddettiği için hiçbir şekilde baskı altında veya sorumlu tutulamaz veya ayrımcılık göremez” ifadelerine yer verilmişti.
Sol gruplar ve liberallerin karşı oy kullandığı bu karar, sağlık nedenlerinden ötürü kürtaj yaptırması zorunlu olan kadınların durumunu görmezden geldiği için Avrupa Konseyi kulislerinde eleştiri konusu olmuştu. Katolik lobisini temsil eden kuruluşlar ise oylama sonrası yayımladıkları bildiride kararı “tarihî zafer” olarak nitelemişti. Doğrudan yaptırımı olmayan bu karar, kürtaj konusunda 1970'li yılların başlarından bu yana Katolik lobisinin elde ettiği en önemli başarı olarak gösterilmişti.
© Deutsche Welle Türkçe
Kayhan Karaca / Strasbourg
Editör: Ercan Coşkun