Ekonomi Bakanı Robert Habeck, Ukrayna savaşının sürdüğü ve enflasyonun yükseldiği bir dönemde Almanya'nın yeni Angela Merkel'i konumunda. Sağ popülist parti Almanya için Alternatif (AfD) içinse ideal öcü rolünde. 2021'de görev süresi sona erdiğinde aşırı sağ cenah, önce mülteci politikası, ardından da koronavirüs politikası nedeniyle dönemin başbakanına cephe almıştı. Düzenledikleri tüm gösterilerde ortalığı "Merkel gitmeli!" sloganıyla inletiyorlardı.
Eylül 2022'de, Rusya'nın komşu Ukrayna'yı işgalinden beş ay sonra, AfD lideri Timo Chrupalla öfkenin dozunu giderek artırıyor ve sürekli olarak "Habeck'in ekonomik savaşından" bahsediyor. Böylece Yeşiller partili politikacıyı, tüm federal hükümet adına hayatın her alanında artan fiyatlar ve muhtemel bir ekonomik durgunluk için günah keçisi ilan ediyor.
"Önce ülkemiz!" sloganı basit bir kopyadan ibaret
Federal Alman Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından gözetim altında tutulan AfD'nin, 8 Ekim'de Berlin'de düzenleyeceği büyük gösterinin sloganı "Önce ülkemiz!" Bu sloganla özellikle eski ABD Başkanı Donald Trump'ın seçim kampanyasına atıfta bulunuluyor. "Önce Amerika", hem siyasi rakip Demokratlara ve dünyanın geri kalanına karşı adeta bir savaş ilanıydı. Gerek içerik gerekse ve söylem olarak eşi benzeri görülmemiş bu pervasız siyaset tarzı, 2021'in başlarında Washington'da ABD Kongresi'nin, Trump fanatikleri tarafından basılmasıyla doruğa ulaşmıştı.
Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock'un, Rusya'dan daha fazla doğal gaz gelmemesi halinde Almanya'da da benzer senaryoların yaşanmasından korktuğu anlaşılıyor. Temmuz ayının başlarında, olası "halk ayaklanmaları" hakkındaki endişelerini dile getirmiş ve böylece aşırı sağcı çevrelerde heyecan uyandırması muhtemel olan tehlikeli bir fikri, düşüncesizce ortaya atmıştı. Zira sağ popülistler, uzun zamandır halk ayaklanmalarının hayalini kuruyor.
İstismar tehlikesi
Belki de bu düşüncesiz açıklamayı yaparken Yeşillerin aklında, Berlin'deki parlamento binası Reichstag'a yapılan ve ucuz atlatılan baskın görüntüleri vardı. 2020'de korona önlemlerine karşı yapılan protestolarının doruk noktasında, öfkeli bir kalabalık Alman parlamentosunun merdivenlerine kadar ilerlemeyi başarmış, ancak çevik kuvvet tarafından geri püskürtülmüştü.
Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser de bir süredir endişe içinde: "Korona döneminde demokrasiyi hor gördüklerini haykıran ve çoğu zaman aşırı sağcılarla omuz omuza hareket eden grupların, fiyatlardaki keskin artışı yeni bir protesto dalgasına dönüştürerek istismar etme tehlikesi elbette var." Evet, doğru. Ama kendine güvenen bir demokrasi, buna karşı kendini nasıl savunacağını da bilir. Nitekim, sivil toplumun karşı gösterileri ve hukukun üstünlüğü gibi araçlarla bunu zaten yaptı.
Leipzig'deki gösteri bir başlangıçtı
Çoğu zaman şeffaf olmayan ve çelişkili görünen korona önlemlerine karşı pandemi sürecinde yapılan protestolara katılanlar, sadece basit komplo teorileriyle hükümete karşı bir hava oluşturan aykırı düşünceli insanlardan ibaret değildi. Ancak protesto potansiyeli ne kadar büyükse, o kadar çok maceraperesti kendine çeker. Nitekim 5 Eylül'de Leipzig'de, savaşa ve enflasyona karşı düzenlenen gösteride de bu durum açıkça görüldü: Aşırı sağcı Hür Saksonlar grubu, Sol Parti'nin önüne geçmeye çalıştılar ama neyse ki bunu pek başaramadılar.
İlk gösteriye katılımın yaklaşık 3 bin kişiyle sınırlı kalması, bir sonraki gösteriye daha büyük bir ilgi olmayacağını garanti etmez. Enflasyon yüzde 10 sınırına yaklaşıyor, iflas eden şirket ve işletmelerin sayısı hızla artırıyor. Tüm bunlar, samimi kaygıları olan insanların, artan masraflara karşı sokaklara dökülmesi için yeterli nedenler. Temmuz ayında Insa kamuoyu araştırma kuruluşu tarafından yapılan bir ankete göre, katılımcıların yüzde 44'ü "kesinlikle ya da büyük olasılıkla" artan hayat pahalılığına karşı gösteri yürüyüşü yapmak istiyor.
Borç freni esnetilecek mi?
Eğer böyle düşünenlerin görüşlerinde bir değişiklik olmazsa, bunun nedeni kesinlikle federal hükümetin kötü kriz yönetimi olacaktır. Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Hür Demokratlar bir yardım paketini daha meclisten kıl payı geçirmeyi başarmış olsalar da koalisyonda temel sorular hâlâ tartışılmaya devam ediliyor: Doğal gaz fiyatına üst sınır getirilmeli mi? Ukrayna savaşının etkilerini hafifletmek için borç freni (devlet borçlarının sınırlandırılmasına dair yasa) esnetilmeli mi?
Sonbahar ve hatta kış için öngörüler kasvetli. Bu tehlikeli gelişmenin tetikleyicisi, Rusya'nın diktatör Devlet Başkanı Vladimir Putin oldu. Ancak Batı tarafından kararlaştırılan ekonomik yaptırımlar, ne yazık ki Rus doğal gazı fiyatlarının tavan yapmasını ve böylece dolaylı olarak Putin'in kasasının dolmasını da sağlıyor. Sol Parti ve AfD'nin de bu konuda hükümeti suçlaması meşrudur.
Toplumdaki hava donma noktasına yaklaşıyor
Elbette her iki parti de anketlerde ve seçimlerde daha fazla destek almak için çaba sarf ediyor. Özellikle Sol Parti'nin buna şiddetle ihtiyacı var, zira Almanya'nın şu anki siyasi ikliminde yüzde 5 gibi cılız bir orana sahip. Ancak partinin geleceğine ilişkin kaygılar başka, ülkedeki toplumsal barışa ilişkin kaygılar başka. Soğuktan titreyen ve aşırı borç batağındaki milyonlarca insanın korktuğu başına gelirse bu ciddi bir tehlike demek. Bu nedenle "Sosyal soğuğa karşı sıcak sonbahar" söylemi, Sol Parti'nin protestolardaki öne çıkan sloganı haline geldi.
Siyasi sorumluluk sahibi olanlar, bu sözleri kastedildiği gibi anlamalıdır: Gelecekleri için duydukları endişenin bir ifadesi ve eski Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck'un yaptığı gibi küstahça önerilere bir yanıt mahiyetinde! Gauck, Ukrayna savaşının başlamasından kısa bir süre sonra Alman halkına "Özgürlük için bir kerecik de soğuktan donsak ne olur" demişti. Belki de Gauck şimdi bu sözünden pişmanlık duyuyordur, zira Alman toplumundaki genel hava gerçekten de donma noktasına yaklaşıyor.