Alman Anayasası: Önce insan
24 Mayıs 2019"İnsan onuru ve haysiyeti dokunulmazdır.” Bu kısa ve net cümle, karmaşık paragraflarla devletin yapısını düzenleyen belgenin açılışında yer alıyor. Nasyonal sosyalizm düzeni altında, insan onurunun bir değeri yoktu. Milyonlarca insan aşağılandı, baskılara maruz kaldı ve öldürüldü.
Şu anki anayasadan önce yürürlükte olan Weimar Anayasası, zamanına göre moderndi. O da bünyesinde temel hakları barındırıyordu ve hatta ilk kez kadınlara seçme hakkı o anayasa ile tanınmıştı. Yine de Weimar Anayasası Nazi diktatörlüğünün ortaya çıkışını önleyemedi. Profesör Ulrich Battis, bu konuya ilişkin değerlendirmesinde şöyle diyor: "Weimar Cumhuriyeti, anayasası yüzünden değil, demokrat sayısı az olduğu için yıkıldı.” Weimar Anayasası'nın ciddi zayıflıkları olduğuna dikkat çeken Battis, bu zayıflıkların engellenmesi için bir sonraki anayasanın hazırlanması sürecinde dikkatli olunduğu değerlendirmesini yapıyor.
Yetkisiz cumhurbaşkanı
Nazi Almanyasının hukuki düzeninin temel sorunlarından biri, cumhurbaşkanının son derece güçlü poziyonuydu. "Reich başkanının", meclisi feshetme ve hatta görevdeki meclisi etkisizleştirebilmek için olağanüstü hâl kararnameleri yayınlama yetkisi bulunuyordu. Bu durum Adolf Hitler'in nihai olarak iktidarı ele geçirmesiyle sonuçlandı. Bugün, tam da bu yüzden, Federal Almanya Cumhurbaşkanlığı görevini sürdüren kişi yalnızca temsili yetkilere sahip. Mevcut anayasa, meclisin ve meclis tarafından seçilen başbakanın iktidarını kuvvetlendiriyor.
Alman Anayasası'nı hazırlayan kurucu iktidar, doğrudan demokrasiye güvenmiyordu. Bunun nedeni Almanya'nın tarihinde yatıyor. Nazi Almanyası'nda cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçiliyordu. Özellikle cumhurbaşkanlığı makamına ait yetkiler, siyasi ve ekonomik olarak çalkantılı zamanlarda, oldukça büyük bir risk oluşturuyordu. İşte bu sebeple bugün Anayasa'da cumhurbaşkanının milletvekilleri tarafından seçilmesi öngörülüyor.
Bu güven eksikliği bugün abartılıymış gibi gözükebilir. Profesör Battis, yine de cumhurbaşkanının doğrudan seçilmesinin bir hata olacağı görüşünde. Çünkü cumhurbaşkanı parlamento karşısında, kendisinin göreve seçimle gelmiş olduğunu ileri sürerek, halkın doğrudan seçtiği temsilcileri karşısına alabilir. Doğrudan demokrasi noktasında İngiltere'deki Brexit referandumunu hatırlatan Battis, "doğrudan demokrasinin çok da iyi olmayan bir örneği" değerlendirmesini yapıyor.
"Geçici bir süreliğine"
Ancak Almanya'da yeni anayasayı şekillendiren dinamik, yalnızca Weimar Cumhuriyeti'nin yıkılışı ve Nasyonal Sosyalizm deneyimi değil, aynı zamanda yazıldığı dönemin koşullarıydı. Almanya 1949 yılında resmen bölündü. Anayasa o dönemde sadece Almanya Federal Cumhuriyeti'nde yürürlükteydi ve Anayasa'nın diğer bir amacı da iki Almanya'nın birleşmesini sağlamaktı. Doğu ve Batı Almanya işbirliği yaparak ortak bir anayasa yazabileceği güne kadar, sözkonusu metnin geçici bir süreyle yürürlükte kalması öngörülmüştü.
Almanya 1990 yılında birleşince de bu amaca ulaşıldı. Ancak birleşme sonrası yepyeni bir anayasa yapmak yerine o dönemin siyasileri "Doğu Almanya'yı sistemin içine dahil etmeye" karar verdi.
Bugün anayasanın "atalarından" bahsetmek yerinde olur. Çünkü anayasayı hazırlayan ekibin mensubu 61 erkek ön plandayken, 4 kadının adı neredeyse hiç geçmiyordu. Ancak "Tüm kadın ve erkekler eşit haklara sahiptir" cümlesi Anayasa'ya, başta hukukçu Elisabeth Selbert olmak üzere, o dört kadın sayesinde eklendi.
Yine de hayallerle gerçekler arasında derin bir uçurum var. 1977 yılına kadar Almanya'da kadınlar eşlerinin onayı olmadan iş arayamıyordu. 1997 yılına kadar evlilik içerisinde tecavüz suç kabul edilmiyordu. 1994 yılında Anayasa'ya şu cümle eklendi: "Devlet, kadın ve erkeklerin eşitliğinin gerçekten sağlanmasını teşvik eder ve mevcut dezavantajların giderilmesi için çaba gösterir."
Değiştirilemez maddeler
Bu son örnek Anayasa'nın zaman içerisinde nasıl geliştiğini ve değiştiğini gösteriyor. Günümüze kadar metinde 60 tane değişiklik yapıldı. İltica hakkına ilişkin madde de değişikliğe uğrayanlar arasında. Metnin tartışmaya yer vermeyen ilk hali, "Siyasi nedenlerle kovuşturulan kişilerin iltica hakkı vardır" şeklindeydi. 1990'lı yıllarda ise başvurular ciddi biçimde artınca, meclisin üçte iki çoğunluğunun oyu ile Anayasa'daki maddenin kapsamı daha da daraltıldı. O günden beri, Avrupa Birliği üyesi bir ülke üzerinden Almanya'ya gelmiş olan kişiler, Anayasa'da yer alan sığınma hakkını ileri süremiyor.
Ancak Anayasa'da yer alan bazı maddelerin değiştirilmesi mümkün değil. Değiştirilemeyen maddeler arasında demokrasi ("Devlet gücü halktan kaynaklanır"), hukuk devleti ilkesi ("Yasama faaliyetleri anayasal düzene, yürütme ve yargı da hukuk ve adalete uymak zorundadır") ve insan onurunun dokunulmazlığı yer alıyor. Almanya'da federal devlet ilkesi de aynı zamanda tartışılmaz başlıklar arasında.
Bu anayasa, bugüne kadar yürürlükte kalan en uzun anayasa olarak tarihe geçti. Zaman içinde maddeleri daha da detaylandırıldı, pek çok kelime eklendi ancak en sade cümleleri hâlâ çoğu insanı derinden etkilemeye devam ediyor. Tıpkı insan onurunun dokunulmazlığını düzenleyen birinci madde gibi. Almanların güvendiği kurumlar arasında, Anayasa Mahkemesi ve Anayasa üst seviyelerde. Bu iki kurum, Almanya'nın geçmişinden almış olduğu en önemli dersi temsil ediyor: Vatandaşlar devletin tebaası değildir. Devlet vatandaşlar için vardır.
Christoph Hasselbach
© Deutsche Welle Türkçe